• Я не знаю, кто производил эти странные звуки, быть может это свистел ветер. Bu tuhaf sesleri kimin çıkardığı nı bilemiyorum; belki de rüzgâr ıslık çalıyordu.
• Быть может, способность влюбляться в незнакомое место и делает человека путешественником? Belki de yetenek; meçhul bir yere gönül vermektir ve insanı seyyah yapar.
2. Galiba; herhalde. Soru ve teşvik cümlelerinde, bir sorunun, teşvikin kat'iliğini yumuşatır.
• Вы, может быть, хотите вернуться домой? Siz galiba, eve dönmek istiyorsunuz?
• Может быть, ему лучше не ходить туда? Galiba, orayag itmemesi daha iyi.
• Может быть, съездишь со мной в школу? Galiba, okula benimle gidip geleceksin.
UYARI: быть fiiliyle birlikte kullanılan может adıyla karıştırmayınız: Он очень способный, при желании может быть отличником. Çok yetenekli, isterse üstün bir öğrenci olabilir.
МОЖНО СКАЗАТЬ, [mojna skazât'] в знач. вводного слова.
Denebilir ki, diyebilirim ki (действительно, несомненно). Yazıda virgülle ayrılır. Söylemin doğruluğunu ifade eder.
• Об этой находке никто не знал. Известно о ней стало, можно сказать, случайно. Bu hazineden kimsenin haberi yoktu. Diyebilirim ki, tesadüfen öğrenildi.
• Москвичи-то, можно сказать, счастливчики - уже многие годы они не слышат самолётов. Moskovalılar, diyebilirim ki, mutlular; yıllardır uçak sesi duymuyorlar.
UYARI: сказать fiiliyle birlikte kullanılan можно adıyla karıştırmayınız: Ему уже можно сказать об этом. Ona artık bundan söz edebiliriz
НА БАЗЕ [nabaz'i] чего, в знач. предлога.
Temeli üzerinde, üzerinde (имея что-либо в качестве основы, исходного пункта; на основе чего-либо). Açık anlamlı isimlerle birlikte kullanılır.
• В будущем на базе новых минеральных источников можно будет открыть новые курорты. Gelecekte, yeni maden suyu kaynakları üzerinde yeni kaplıcalar kurmak mümkün olacak.
• На базе открытого месторождения будет построен большой химический завод. Açık maden yatağı üzerinde büyük bir kimya fabrikası inşa edilmiş olacak. UYARI: на edatıyla birlikte kullanılan база adıyla karıştırmayınız: На базе хранятся запасы продуктов. Depoda, ürün stoku korunuyor.
НА БЕГУ, [nab'igu] в знач. наречия.
Koşarken (во время бега).
• Догнав нас, мальчики на бегу закричали "ура". Çocuklar, bize yetişip "hurra" diye bağırmaya başla dılar. Эстафету передают на бегу. Bayrağı, koşarken veriyorlar (bayrak yarışında).
НА БЛАГО [nablaga] кого, чего, в знач. предлога.
Hayrına, yararına, -nin yararı için (для счастья, благополучия кого-чего-либо).
Все мы трудимся на благо нашей Родины. Hepimiz, vatanımızın yararı için çabalıyoruz.
Отношения между двум странами развиваются на благо народов обеих стран. İki ülke arasındaki ilişkiler, her iki ülkenin yararına gelişiyor.
НА ВЕС [nav'es], в знач. наречия.
1. Kiloyla, tartıyla (со взвешиванием).
• Лимоны продаются на вес. Limonlar, kiloyla satı lıyor.
2. Kiloca (по своему весу).
• Чемодан был тяжёлым на вес. Valiz kiloca ağırdı.
НА ВИД [nav'it], в знач. наречия.
Görünüşte, görünüşe göre, görünüşü (по внешнему виду, по наружности).
На вид мальчику лет двенадцать. Görünüşe göre çocuk, onikiyaşlarındaydı.
Входит пожилой человек, крепкий на вид. Yaşlı bir adam içeri giriyor; görünüşü sert
НА ВИДУ, [nav'idu] в знач. наречия.
1. Meydanda, gözler önünde (в поле зрения; на глазах).
Здесь все друг друга знают, все на виду. Burada herkes birbirini tanır, herkes meydandadır.
Она сидела у окна, откуда на виду вся улица. Bütün sokağın meydanda olduğu bir pencereye oturdu.
В классе каждый ученик перед глазами, каждое его дело на виду. Sınıfta her öğrenci gözümün önünde, her işleri meydandadır.
НА ВИДУ у кого, -nin gözü önünde.
На виду у всех он сделал стойку на руках. Herkesin gözü önünde ellerinin üzerinde amuda kalktı.
• На виду у толпы трактор вышел из ворот завода. Kalaba lığın gözü önünde fabrikadan bir traktör çıktı.
2. Görünür yerde, göz önünde; ortalık yerde (в особом, видном положении).
• Завод боеприпасов Машино-Химической Индустрии был в
центре города на виду. Makine Kimya Endüstrisi'nin mühimmat fabrikası şehir merkezinde, ortalık yerdeydi.
• Ребята хорошо учились. Стали они больше на виду, стали заметнее их достоинства. Çocuklar iyi tahsil gördü ler. Görünürde daha büyük oldular, meziyetleri daha da belirginleşti.
/ НА ВИДУ у кого,
-nin karşısında, -nin huzurunda.
Он был на виду у начальства. Amirlerinin huzurun-daydı.
Актёр привык быть на виду у людей. Aktör, insanların karşısında olmaya alışkın.
НА ВКУС [nafkus], в знач. наречия,
-nin tadı (по ощущению на языке, во рту). Nitelik sıfatlarıyla birlikte kullanılır.
• Яблоко было кислым на вкус. Elmanın tadı ekşi. •Напиток приятен на вкус. Bu içeceğin tadı hoş.
НА ВРЕМЯ [navr'em'ya], в знач. наречия.
Geçici olarak, kısa bir süre için, muvakkaten (временно, на небольшой срок).
Дай мне на время эту книгу. Bu kitabı kısa bir süre için bana versene.
Он взял на время у соседа гитару. Kısa bir süre için komşusunun gitarını aldı.
• Родители на время ушли из дома. Ebeveyni kısa bir süre için evden ayrıldı.
НА ВЫБОР [navıbar] в знач. наречия.
Seçmece, seçmek mümkün, istediğini almak serbest (c возможностью выбрать).
• Она предложила нам на выбор несколько книг. Birkaç
kitap seçmemizi önerdi.
• В буфете можно было взять на выбор мясо, рыбу или салат. Büfede et, balık ya da salatadan istediğini almak mümkündü.
НА ГРАНИ [nagran'i] чего, в знач. предлога,
-nin sınırında, eşiğinde olmak, -ecek hale gelmek, -mek üzere olmak.
Bir şeyin sınırını, son haddini göstermede kullanılır.
Некоторые растения оказались на грани исчезновения. Bazı bitkiler, yok olmanın eşiğine geldiler.
Отец тяжело заболел, он был на грани смерти. Babam ağır hastalandı, ölümün eşiğine geldi.
•Лектор говорил об опасности политики гонки вооружений, балансирования на грани войны. Lektör, savaşın eşiğinde, balans ayarı yapma ve askero konuşlandırma politikasının tehlikelerinden bahsediyordu.
НА ДЕЛЕ [nad'el'i], в знач. наречия.
Gerçekten, reel olarak; uygulamada (реально, на практике).
• Эту пятилетку надо на деле превратить в пятилетку эффективности и качества. Bu beş yıllık plânı, uygu
lamada, efektiyite ve kalitenin beş yıllık plâ nına çevirmek lazım.
Думаешь об одном, а на деле выходит совсем другое. Bir şey düşünüyorsun; ama uygulamada tamamen başka bir şey çıkıyor.
Учитель хотел на деле убедится, что ученики хорошо усвоили урок. Öğretmen, öğrencilerin dersi gerçekten benimsediklerine kanaat getirdi.
НА ДНЯХ, [nadn'yah] наречие.
1. Birkaç gün içinde, birkaç gün sora; yakında (в один из ближайших дней; скоро). Şimdiki ya da gelecek zaman kipinde çekilmiş fiillerle birlikte kullanılır. Я приду к тебе на днях. Birkaç gün sonra sana gelirim.
Стало тепло, на днях должны зацвести яблони. Havalar ısındı, yakında elma ağaçlarının çiçek açması lazım.
• На днях мы уезжаем. Birkaç gün içinde ayrılıyo ruz.
2. Birkaç gün önce, birkaç gün kadar önce; geçenlerde (недавно; несколько дней тому назад). Geçmiş zaman kipinde çekilmiş fiillerle birlikte kullanılır.
На днях был сильная гроза. Birkaç gün önce şiddetli bir bora çıktı.
Сосед с семьёй на днях уехал на дачу. Komşum, birkaç gün kadar önce ailesiyle yazlığa gitti.
На днях встретил старого знакомого. Geçenlerde yaşlı bir tanıdığımı gördüm.
НАДО ЖЕ (Ж) [nadajı (§)], в знач. междом. (разг.).
Hayret bi'şey, inanılır şey değil (не может быть, невероятно). Şaşkınlık, hayret ifade eder.
• Миша-то, надо же, первым пришёл на соревнованиях. Mişa, yarışmalarda birinci geldi; inanılır şey değil.
• Надо же, как причудливо расписал мороз стекло! Hayret bi'şey; ayaz, camı nasıl da alacalı bulacalı boyamış!
• Тебя зовут Лена? - Надо же, запомнил! - удивилась она. - Adın Lena mıydı? - İnanılır şey değil, hatırladın!, dedi şaşırarak.
/ İnanamıyorum. Mastar halindeki fiillerle birlikte yüklemin terkibine girer. Kızgınlık ve sitem ifade eder.
• Надо же такое придумать! İnanamıyorum, nasıl böyle bir şey düşünülebilir!
• В чём у тебя руки? Надо же так испачкать! Ellerin ne içinde öyle! İnanamıyorum, nasıl böyle kirletilebilir?!
НА ДОМ [nadanı], наречие.
Eve; yurda, memlekete (домой).
• В магазине организована доставка товаров на дом. Mağaza
da, eve teslim hizmeti başlamış.
• На дом задали два упражнения и задачу. Eve iki alış
tırma ve bir problem verdiler.
• Маша взяла работу на дом. Maşa, işi eve aldı.
• В читальном зале книги на дом не выдаются. Okuma salonunda, kitaplar eve verilmiyor.
• Мы заказали билеты на самолёт, и их принесли на дом через два дня. İki uçak bileti ayırttık ve iki gün sonra
onları eve teslim ettiler.
Karşılaştırınız: на edatıyla birlikte kullanılan дом ismiyle karşılaştırınız. На дом повесили плакат (vurgu, ismi okurken düşer). Eve pankart asmışlardı.
НА ДОМУ, [nadamu] наречие.
Evde; yurtta, memlekette (дома).
• Мальчик много болел, учителя организовали занятия с ним на дому. Çocuk, çok hasta oluyordu; öğretmenler, onunla birlikte evde ders tertip ettiler.
• Мать работала на дому, шила детские вещи. Anne evde çalışıyor; çocuk eşyaları dikiyordu
НАДО СКАЗАТЬ, [nâda skazat'] в знач. вводного слова.
Aslını söylemek gerekirse, doğrusunu söylemek gerekirse (действительно, в самом деле). Yazıda virgülle ayrılır. Bir fikri onamak için kullanılır.
• Они много слышали о гостеприимстве Грузии. Надо сказать, Тбилиси не разочаровал гостей. Gürcistan'ın misafirperverliği hakkında çok şey duydular. Aslını söylemek gerekirse Tiflis, konuklarını
hayal kırıklığına uğratmaz.
• Журналистов, надо сказать, здесь было не меньше, чем спортсменов. Gazeteciler, doğrusunu söylemek gerekirse, burada sporculardan az sayıda değiller.
UYARI: сказать fiiliyle birlikte kullanılan
надо adıyla karıştırmayınız. Надо сказать всем, что завтра мы уезжаем. Yarın ayrılacağımızı herkese söylememiz lazım.
НА ЗАВИСТЬ, [nazav'ist'] в знач. наречия.
1. Son derece; imrenilecek derecede, gıpta edilecek derecede (исключительно, очень). Nitelik sıfatları ya da zarflarla birlikte kullanılır.
• Спортсмен был на зависть крепкого здоровья. Sporcu, son derece sağlıklıydı.
• Хозяйка всё умела делать на зависть хорошо. Evin hanı mı, her şeyi imrenilecek derecede güzel beceriyordu.
2. Çok güzel; dikkate değer biçimde (очень
хорошо, замечательно).
• У него красивый голос, поёт на зависть. Güzel bir sesi var, çok güzel şarkı söylüyor
НА ЗДОРОВЬЕ, [nazdarov'ye] (разг.).
Sağlığınıza, sıhhatinize; afiyet olsun, afiyetle, yarasın; şerefe; buyurun, lütfen; rahat rahat (за ваше здоровье; приятного аппетита; пожалуйста). Ağırlanan kişiye bir şey ikram ederken, onun teşekkürüne karşılık verirken, birisinin bir eylemini takdir ederken ya da kadeh kaldırırken söylenir.
• Кушайте на здоровье. Afiyetle yiyin.
• - Спасибо вам за угощение. - На здоровье. - İkramınız için teşekkürler. - Afiyet olsun.
• Занимайся на здоровье, я не буду тебя мешать. Sen rahat rahat çalış, ben «eni rahatsız etmem.
• Пусть спит на здоровье, не буди его. Kaldırma, bırak rahat rahat uyusun.
UYARI: на edatıyla birlikte kullanılan здоровье adıyla karıştırmayınız. Он не жалуется на здоровье. Sağlığından şikayetçi değil.
НА ИМЯ [naim'a] кого, в знач. предлога,
-in adına, -e verilmek üzere, -e iletilmek üzere (для кого-либо; предназначая, адресу кому-либо).
Mektup ya da kolinin gönderildiği kişinin adını ya da görevini gösterme durumunda kullanılır.
Он подал заявление на имя директора. Müdüre iletilmek üzere bir dilekçe verdi.
На имя Григорьева за месяц не пришло ни одного письма. Grigoryev'in adına bir aydır bir tek mektup dahi gelmedi.
НА КОРНю, [nakarn'ü] в знач. наречия.
Biçilmedi, biçilmemiş (в не сжатом, нескошенном виде) (ot, hububat vs. hakkında).
От засухи трава высохла на корню. Kuraklıktan, otlar, biçilmeden kurudu.
Рожь перестояла на корню и стала осыпаться. Çavdar, biçilmedi ve tanelerini dökmeye başladı.
НА ЛюДЯХ, [nal'üd'yah] в знач. наречия (разг.).
İnsan içinde, insanların arasında, insanların huzurunda (в присутствии людей; в обществе).
На людях он всегда был весёлым и приветливым. İnsanların arasında hep neşeli ve güleryüzlüy-dü.
Он любила бывать на людях. İnsan içine çıkmayı severdi.
Он давно не был один, всё на людях. Uzun süredir yalnız kalmamıştı; hep insan içindeydi.
НА МЕСТЕ [nam'est'i], в знач. наречия.
1. Yerinde; kendi yerinde, yerli yerinde (там, где следует; там, где что-либо произошло).
• Я хотел зайти к директору, но того не оказалось на месте.
Müdürü görmek istedim ama o yerinde görünmedi.
• Он открыл шкаф, книга была на месте. Dolabı açtı, kitap yerindeydi.
В квартире было чисто, каждая вещь на месте. Daire temizdi, her eşya kendi yerindeydi.
Пострадавшему оказали первую помощь на месте. Kazazedeye ilk yardım, yerinde yapıldı.
2. НА МЕСТЕ кого, -nin yerinde (находясь в положении кого-либо).
На месте моего друга я бы не поехал туда. Arkadaşımın yerinde olsam, oraya gitmem.
Если бы я был на месте директорам бы не отпустил его. Müdürün yerinde olsaydım, ona izin vermezdim
НА МИГ[nam'ik], в знач. наречия.
Bir an, bir an için (на одно мгновение). Eylemin kısalığına işaret eder.
Он хотел хоть на миг взглянуть на свой дом. Bir an için de olsa, evini görmek istedi.
На миг в комнате вспыхнул свет и опять погас. Bir an için odada bir ışık parladı ve tekrar söndü.
НА МОЙ ВЗГЛЯД [namoy' vzgl'yât], в знач. вводного слова.
Gördüğüm kadarıyla; bence, bana göre (по-моему; по моему мнению). Yazıda virgülle ayrılır.
Тебе, на мой взгляд, не хватает терпение. Gördüğüm kadarıyla, sabretmeye gücün yetmiyor.
На мой взгляд, следует предусмотреть более строгие меры борьбы с нарушителями порядка. Gördüğüm kadarıyla, düzeni bozanlarla daha sert mücadele tedbirleri öngörmek gerekiyor.
НА НАШ ВЗГЛЯД [nanaş vzgl'yât], в знач. вводного слова.
Gördüğümüz kadarıyla; bizce, bize göre (по-нашему; по нашему мнению). Yazıda virgülle ayrılır.
На наш взгляд, нужно изменить организацию работы. Gördüğümüz kadarıyla, iş organizasyonunu değiştirmek lazım.
Нужно шире использовать, на наш взгляд, инициативу трудящихся. Gördüğümüz kadarıyla, çalışanların inisiyatifini daha geniş biçimde kullanmak lazım
НА ОСНОВАНИИ [naasnavan'iyi] чего, в знач. предлога,
-e dayanarak, -e dayanılarak, -e istinaden, -e müsteniden (исход из чего либо, основываясь на чём-либо).
Он приступил к работе на основании приказа. Emre dayanarak işe başladı.
Они действовали на основании инструкции. Talimatnameye dayanarak hareket ediyorlardı.
На основании доклада комиссии вопрос был решён. Komisyon raporuna dayanılarak sorun çözüldü
НА ОСНОВЕ [naasnov'i] чего, в знач. предлога.
Üzerine, esası üzerine, temeli üzerine (исход из чего либо, основываясь на чём-либо).
• Социалистические страны сотрудничают как друзья, на основе равенства. Sosyalist ülkeler, birer dost' gibi, eşitlik esası üzerine işbirliği yapıyor lar.
Отношение между странами с различным общественным строем должны развиваться на основе принципов мирного сосуществования. Farklı toplumsal yapılara sahip ülkeler arasındaki ilişkiler, barış içinde yaşama ilkesi üzerine gelişmelidir.
На основе всестороннего анализа достигнутых результатов были выдвинуты новые задачи перед промышленностью. Varılan sonuçların çok yönlü analizi üzerine, sanayinin karşısında yeni sorunlar kendini gösterdi.
Договаривающиеся стороны действуют на основе взаимного доверия.. Anlaşan taraflar, karşılıklı güven esası üzerine hareket ederler.
НА ОЧЕРЕДИ, [naoç'ir'id'i] в знач. сказ.
Sırada; çözüm bekliyor (ждёт решение, подлежит исполнению).
Сейчас на очереди - осуществление соглашения. Şimdi sırada, anlaşmanın tahakkuk ettirilmesi var.
На очереди было выполнение заказов Ленинградского и Киевского метро. Sırada, Leningrad ve Kiev metrolarının siparişlerinin tamamlanması vardı.
/ Стоять fiiliyle birlikte kullanılır. На очереди стол вопрос о дисциплине. Sırada, disiplin sorunu duruyordu.
НА ОЩУПЬ, [naoş'ç'up'] наречие.
Hissi vermek; elleyince... hissi vermek (по впечатлению, получаемому при прикосновении, ощупывании).
Ткань была мягкой на ощупь. Kumaş, elleyince yumuşak hissi veriyordu.
Было темно, и приходилось идти на ощупь. Hava karar-mıştı ve gitme zamanının geldiği hissini veriyordu.
НА ПАМЯТЬ, [napam'af] в знач. наречия.
1. Hatıra olarak (чтобы помнить, не забывать о ком-чём-либо).
• Дать, подарить, взять, получить ve benzeri fiillerle birlikte kullanılır Он подарил мне на память альбом. Bana, hatıra olarak bir albüm hediye etti.
Эту фотографию возьму себе на память. Bu fotoğrafı, hatıra olarak alıyorum.
/ НА ПАМЯТЬ кого, -nin anısına, -nin hatırasına.
2. Ezbere, ezberden (наизусть). Знать, говорить, читать ve benzeri fiillerle birlikte kullanılır.
Он знает много стихов на память. Ezbere birçok şiir biliyor.
У меня нет с собой книги, буду цитировать это место на память. Yanımda kitap yok, o yeri ezbere okuyacağım.
Он играл на память целые оперы. Bütün operayı ezbere oynadı.
UYARI: на edatıyla birlikte kullanılan память adıyla karıştırmayınız. На память не всегда можно надеться. Hafızaya her zaman güven olmaz.
НА ПЕРВЫХ ПОРАХ, [nap'ervıh parâh] в знач. наречия.
Başlangıçta (вначале, сначала).
Нелегко на первых порах давалось новое дело. Başlangıçta, yeni işi kavramak kolay olmadı.
На первых порах вы можете устроиться у меня. Başlangıçta, benim yanıma yerleşebilirsiniz
НА ПОЧВЕ [napoç'v'i], в знач. предлога (книжн.).
-den, -den dolayı, sebebiyle, nedeniyle; zemininde (вследствие чего-либо, по причине чего-либо; на основе чего-либо).
Он заболел на почве переутомления. Yorgunluktan dolayı hasta oldu.
На почве простуды обычно появляется кашель. Üşütmeden dolayı genellikle öksürük ortaya çıkıyor.
UYARI: на edatıyla birlikte kullanılan почва adıyla karıştırmayınız. Сегодня были заморозки на почве. Bugün toprakta don vardı.
НА ПРАВАХ [napravakh] кого, в знач. предлога.
1. Olarak (в качестве кого-либо, будучи кем-либо; на положении кого-либо).
• Юноша бывал у них в доме на правах родственника. Delikanlı, onları bir akraba olarak ziyaret ediyor du.
• [Нефес] работал с Манасеиным пятый год на правах советника. [Nefez] danışman olarak, Manasein'le beş yıl çalışmış.
2. Olan, durumunda olan, durumundaki (no положению, по праву кого-либо).
• На правах большого и самого умного Гриша забрал себе решающий голос. Что он хочет, то и делает. Büyük ve en akıllı durumunda olan Grişa, sert bir tavır al dı. Ne isterse, onu yapıyor.
• Коллектив сердечно приветствовал бригаду, участвующую на правах победителя соревнования в пуске гидростанции. Topluluk, hidroelektrik santralini çalıştırma yarışmasının galibi olan ekibi can dan karşıladı.
НА ПРАКТИКЕ, [naprakt'ik'i] в знач. наречия.
Pratikte, uygulamada (практически, наделе).
• Он на практике добивается сокращения сроков выполнения заказа. Siparişin tamamlanma süresini kısaltmaya uğraşıyor.
• То, что Лубенцову представлялось простым и ясным делом, на практике оказывалось необычайно сложным. Lubentsov'a basit ve anlaşılır görünen şey, uy gulamada son derece karmaşık çıktı
НА ПРЕДМЕТ [napr'idm'et] чего, в знач. предлога (книжн.).
İçin (с целью чего-либо; для).
Командир представил список на предмет награждения. Komutan, ödüllendirme için bir liste sundu.
Они подготовили документы на предмет поступления в институт. Enstitüye kayıt için evraklarını hazırladılar
НА ПРОТЯЖЕНИИ, [naprat'ijen'iyi] предлог с род. п.
Boyunca, müddetince (в продолжение). Zaman ifade eden adlarla ya da genellikle весь, целый, многие gibi niteleme sıfatları taşıyan zaman vey?
süreç isimleriyle birlikte; bir zaman diliminin, bir olay ya da eylemin, gerçekleşen herhangi bir şeyin uzunluğunu gösterme durumunda kullanılır.
• Колхоз на протяжении многих лет получает хороший урожай овощей. Kolhoz, yıllardan beri iyi sebze veriyor.
• На протяжении всего полёта связь с космическим кораблём была отличной. Uçuş boyunca, uzay gemisiyle irtibat mükemmeldi.
• Он рассказывал о своей поездке на протяжении целых двух часов. İki saat boyunca kendi yolculuğunu anlattı
НА ПРОЩАНИЕ [napraş'ç'an'iye], в знач. наречия.
Ayrılırken, vedalaşırken (перед расставанием, во время прощания).
Мать поцеловала дочку на прощание. Anne, vedalaşırken kızını öptü.
Он на прощание помахал нам рукой. Ayrılırken elimizi sıktı.
Она кивнула на прощание и быстро пошла вперёд. Ayrılırken başını salladı ve hızla çekip gitti
НА ПУТИ, НА ПУТЯХ [naput'i, naput'ah] чего, в знач. предлога (книжн.).
Yolunda, yollarında (в направлении чего-либо). Soyut isimlerle birlikte kullanılır. Bir şeyin esasını teşkil eden ve gelişen bir olayı gösterme durumunda kullanılır.
Исторический полёт "Союз-Аполлон" стал звеном на пути международного научно-технического сотрудничества. "Soyuz-Apollo" tarihi uçuşları uluslararası bilimsel ve teknik işbirliği yolunda bir halka oldu.
Резервы повышения производительности труда найдены на путях технического прогресса. Çalışma verimini artırmanın formülü, teknik ilerleme yollarında bulundu.
НА РАДОСТЯХ, [naradast'ah] наречие (разг.).
Neşe içinde (по случаю радостного, приятного события).
• После сдачи экзамена мы на радостях решили пойти в кафе. Sınavı verdikten sonra neşe içinde, kafeye git meye karar verdik.
•Узнав, что скоро придёт отец, дети стали на радостях кричать "ура" и прыгать. Babalarının geleceğini öğrenince çocuklar, neşe içinde "hurra" diye bağırmaya ve zıplamaya başladılar.
НА РЕДКОСТЬ, [nar'etkasf] I. в знач. наречия.
Olağanüstü, son derece (исключительно, в высшей степени, чрезвычайно). Nitelik sıfatları ve zarflarla birlikte kullanılır.
Он был на редкость образованный человек. Olağanüstü eğitimli bir insan.
Она отличалась на редкость живым умом. О, olağanüstü keskin zekâsıyla (diğerlerinden) ayrılıyor.
На улице было на редкость тепло и тихо. Sokak, son derece sıcak ve sessizdi.
Она пишет на редкость красиво. Olağanüstü güzel yazıyor.
II. в знач. сказ. (разг.). Az bulunur (является редкостью, бывает редко).
• Такие мастера на редкость. Böyle ustalar az bulunur
НАРЯДУ С [nar'idu] кем, чем, в знач. предлога.
1. İle yanyana, ile birlikte (наравне с кем-либо, вместе с кем-либо).
Катя, наряду с другими ребятами, выполняла задание учителя. Katya, öğretmenin verdiği ödevi diğer çocuklarla birlikte tamamladı.
Она наряду со всеми работала в поле. Herkesle birlikte tarlada çalışıyordu.
2. -nin yanı sıra, -den başka (Кроме, помимо). Mukayese etme durumunda kullanılır.
• Наряду с хорошими учениками есть ещё и отстающие. İyi öğrencilerin yanı sıra, bir de sınıfta kalanlar var.
• Наряду с положительными сторонами имеются и отрицательные. Pozitif taraflarının yanı sıra, negatif tarafları da var.
НА САМОМ ДЕЛЕ, [nasâmam d'el'i] в знач. наречия.
Gerçekte, gerçekten; aslında (действительно, фактически).
Она на самом деле была очень красиво. Gerçekten çok güzeldi.
Он хотел рассказать всё так, как было на самом деле. Her şeyi, gerçekte olduğu gibi, anlatmak istiyordu.
НА СЕБЯ, [nas'ib'ya] в знач. наречия.
Kendine doğru; içeri doğru, çekilerek (в направлении к действующему лицу). Zıtanlamlısı: от себя.
Эту дверь нужно открывать на себя. Bu kapıyı içeri doğru açmak lazım.
Он потянул рукоятку на себя. Kolu kendine doğru çekti.
UYARI: на edatıyla birlikte kullanılan себя zarfıyla karıştırmayınız. Посмотри на себя, ты весь испачкался. Kendine bir bak; büsbütün kirlenmişsin.
НА СЛАВУ [naslavu]. I. в знач. наречия.
Mükemmel bir şekilde (очень хорошо, превосходно).
Они пообедали на славу. Mükemmel bir şekilde doydular.
Розы у нас цветут на славу. Güllerimiz, mükemmel bir şekilde çiçek açıyorlar.
И. в знач. сказ. Çok iyi (очень хорошо).
• Урожай в этом году на славу. Ürün, bu yıl çok iyi.
НА СЛОВАХ, [naslavah] в знач. наречия.
1. Sözle; şifaen (устно).
Он должен был всё объяснить нам на словах. Bize her şeyi sözle açıklamak zorundaydı.
На словах он передал приказ командира. Komutanın emrini şifaen iletti.
2. Sözde, lafta (в разговоре).
• На словах у него всё получается хорошо. Lafta her şeyi iyi gidiyor.
НА СЛУХ, [nasluh] в знач. наречия.
Kulaktan, kulağının yardımıyla; kulak kesilerek, sırf dinleyerek (при помощи слуха; только слушая).
Многие слова она запомнила на слух. В. Он на слух угадывал, как работает машина. Kulak kesilerek, makinenin nasıl çalıştığını anlıyordu.
Она хотела определить на слух, кончился ли дождь. Kulak kesilerek, yağmurun dinip dinmediğini kestirmek istiyordu.
НА СЛУЧАЙ [nasluç'ay'] чего, в знач. предлога.
İhtimaline karşı, olasılığına karşı (в предвидении чего-либо).
Возьмите плащ на случай дождя. Yağmur ihtimaline karşı bir yağmurluk alın.
Охотник дал ружьё на случай встречи с медведем. Avcı, bir ayıyla karşılaşma olasılığına karşı bir tüfek verdi.
НА СОВЕСТЬ, [nasov'isf] в знач наречия (разг.).
Adamakıllı; özenle, büyük bir dikkat ve ihtimamla; canla başla (хорошо, добросовестно).
Ребята очень старались, работали на совесть. Çocuklar çok çaba harcıyor; canla başla çalışıyorlardı.
Пуговицы были пришиты на совесть. Düğmeler özenle dikilmişlerdi.
• Можешь принимать работу, сделано на совесть. Canla başla çalışacağın bir işe başlayabilirsin.
НА СЧАСТЬЕ [naş'ç'as't'ye].
I. кому, в знач. наречия. Güle güle, sağlıkla, hayırla (для успеха, для удачи, чтобы была удача).
• Выбирай какой хочешь инструмент, бери на счастье.
İstediğin enstrümanı seç al, güle güle kullan.
II. в знач. вводного слова. Bereket versin ki, şükür; iyi ki (к счастью). Yazıda virgülle ayrılır.
На счастье, мы нашли мостик, и нам не пришлось переходить речку вброд. Bereket versin ki köprüyü bulduk ve nehri sığ yerinden yürüyerek geçmek zorunda kalmadık.
Стакан, на счастье, не разбился. Bereket versin ki bardak kırılmadı.
НА СЧЕТУ [naş'ç'itu] у кого, в знач. сказ.
1. Hesaplıdır, programlıdır; değerlendirilir, yararlanılır (учитывается, принимается в расчёт).
У него каждая минута на счёту. Onun her dakikası programlıdır.
Она экономна, каждая копейка у неё на счёту. Tasarrufludur; her kuruşu hesaplı harcar.
Во время уборки урожая каждый человек на счёту. Ürünün kaldırılması sırasında herkesten yararlanılır.
2. Hesaba göre; skora göre (числится, значится) (sportif vb. sonuçlar hakkında).
У нашей команды на счёту пять золотых медалей. Takımımızın beş altın madalyası var.
На счёту у охотников уже много шкурок лисиц. Avcının çok tilki postu var.
• На счёту у мастера около двухсот рационализаторских предложений. Üstadın yaklaşık iki yüz adet rasyonelleştirme teklifi var.
НА УДИВЛЕНИ Е [naud'ivl'en'iye]. (разг).
I. в знач. наречия. Hayret uyandıracak kadar, insanı şaşırtacak kadar (удивительно, необычайно, очень).
Nitelik sıfatları ya da zarflarla birlikte kullanılır.
Он на удивление быстро овладел языком. İnsanı şaşırtacak kadar çabuk öğrendi dili.
Мальчик был на удивление ловкий. Çocuk, insanı şaşırtacak kadar becerikliydi.
Пшеница здесь на удивление высока. Buğday, burada insanı şaşırtacak kadar yüksek.
II. в знач. сказ. Şaşırtacak derecede güzel (очень хорош).
• Торт был на удивление. Pasta, şaşırtacak derecede güzeldi.
НА УРОВНЕ, [nauravn'i] в знач. сказ. (разг.).
Düzeyli, seviyeli; tatmin edici (соответствует требованиям, вполне удовлетворителен).
Его доклад был вполне на уровне. Raporu, tamamıyla tatmin ediciydi.
Фильм всем понравился, он был, как говорят, на уровне. Film herkesin hoşuna gitti, nasıl derler, düzeyliydi.
• Володя оглядывает машину со всех сторон. - Машина на уровне, - делает замечания Володя. Valodya, makinenin her tarafını gözden geçiriyor. - Makine tatmin edici, diye fikir yürütüyor.
НА ХОДУ, [nahadu] в знач. наречия.
1. Hareket halinde; yürüyerek (во время движения) (yürüyerek ya da bir araçla gidiş hakkında).
Садиться в трамвай на ходу опасно. Tramvaya hareket halinde binmek tehlikelidir.
У него привычка - читать книги на ходу. Bir alışkanlığı var: Hareket halinde kitap okumak.
Он ответил на ходу: - Я не смогу сейчас остаться. Yürüyerek cevap verdi: - Şimdi kalamayacağım.
Она на ходу застегнула пальто и быстро пошла вперёд. Yürüyerek paltosunu aldı ve hızla çekip gitti.
2. Çalışır durumda (в рабочем состоянии, в действии
•У него машина на ходу. Arabası, çalışır durumda.
•Чтобы не сорвать выполнения плана, цех ремонтировали на ходу. Programdaki çalışmayı aksatmamak için atölyeyi çalışır durumdayken tadil ettiler
НА ЦЫПОЧКАХ, [natsıpaç'kakh] наречие.
Parmaklarının ucuna basarak, parmaklarının ucunda (на пальцах ног). Genellikle ходить, стоять gibi fiillerle birlikte kullanılır.
Все на цыпочках вышли из комнаты больного. Herkes parmaklarının ucuna basarak çıktı hastanın odasından.
Девочка ходила по комнате на цыпочках, чтобы не разбудить бабушку. Küçük kız, büyükannesini uyandırmamak için odada parmaklarının ucuna basarak dolaşıyordu.
Пришлось стоять на цыпочках, чтобы увидеть танцоров. Dansçıları görmek için parmaklarımın ucunda durmam gerekti.
НА ЦЫПОЧКИ, [natsıpaç'k'i] наречие.
Parmaklarının ucuna basarak (на пальцы ног). Genellikle ходить, подняться gibi fiillerle birlikte kullanılır.
• Мальчик встал на цыпочки, чтобы дотянуться до полки с книгами. Çocuk, kitapların olduğu rafa yetişe bilmek için parmaklarının ucuna basarak kalktı
НАЧИНАЯ ОТ, НАЧИНАЯ С (СО) [naç'inaya at, naç'inaya s (sa)] предлог с род. п.
1. -den başlayarak (включая кого-что-либо, в том числе и...). Bütünle ilişkisine göre parçayı gösterme durumda, sıkça весь zamiriyle birlikte kullanılır.
Все, начиная от директора завода, приняли участие в субботнике. Fabrika müdüründen başlayarak herkes, subotniğe katıldı.
Она вынесла из комнаты на время ремонта все вещи, начиная со столов и стульев. Masa ve sandalyelerden başlayarak bütün eşyaları, tadilat için odadan çıkardı.
• Начиная от названия "Севастопольский", всё - и воздух, и светлые дома - делает этот проспект похожим на улицу в приморском городе. "Sivastopol" adından başlaya rak her şey; hem hava, hem açık renkli evler bu caddeyi, bir deniz kentinin sokağına benzeti yor.