А НУ ТЕБЯ (ЕГО, ЕЁ, ИХ, ВАС)

[a nut'ib'ya (yi-vo, yiyo, ih, vas)], см. ну тебя.

А ТО [ato], (разг.).

I. союз. 1. разделительный. Yoksa, aksi halde (в противном случае, иначе, не то). Ortaya çıkması mümkün olabilecek bir olay ya da eylem bildiren bir cümleye, o olay ya da eyleme engel olunmazsa neler olabileceğini bildiren başka bir cümleyi bağlar.
• Хорошо, что мы были дома, а то пришлось бы вам ехать
обратно. İyi ki evdeydik. Yoksa geri dönmek zorunda kalacaktınız.
• Здесь темно, надо идти осторожно, а то можно упасть.
Burası karanlık; dikkatli yürümek lazım. Yoksa düşebiliriz.

2 разделительный. Ya da, yahut da (или же). Eylemin değiştirilmesi durumunda cümlenin son öğesini bağlar.
Она поправляет волосы, гладит ладонью по столу, трогает конец скатерти, а то сложит руки и сидит. Saçlarım düzeltir, avuçlarını masaya sürer, masa örtüsünün kenarlarına dokunur ya da ellerini kavuşturur.
Он сидит, работает, потом играет с братом, а то вдруг уйдёт на улицу. Oturur, çalışır, sonra kardeşiyle oynar ya da birden sokağa çıkar.

3.условно-противительный. Ne var ki (в действительности же, на самом деле).
Эту работу мы быстро не сделаем: было бы нас много, а то всего двое. Bu işi çabuk bitiremeyiz. Çok olsaydık neyse, ne var ki hepsi iki kişiyiz. / Teslim ve kabul ya da şart bağlacıyla kurulmuş cümleden sonra gelir.
Он не скоро вернётся: если бы он на автобусе поехал, а то пошёл пешком. Tez dönmez. Eğer otobüsle gitseydi neyse, ne var ki yaya gitti.
Хоть бы он на десять минут опоздал, а то на целый час. On dakika gecikse neyse, ne var ki tam bir saat...

4. причинно-противительный. Çünkü, ne de olsa (потому что, ведь). Sebep bildirirken kullanılır.
• Давай сядем, а то долго буду рассказывать. Hadi oturalım, ne de olsa çok şey anlatacağım. Помоги мне, а то тяжело. Yardım et, ne de olsa ağır.II. частица. Kararın kesinliğini pekiştirmek için kullanılır.
• - Ты сегодня ел? - А то не ел? Конечно ел. - Bugün bir şey yedin mi? - Yemeyecek miydim? Tabii ki yedim.
• - Неужели ты всё успел сделать за один день? - А то как же, успел. - Yoksa her şeyi bir günde bitirmeyi becerdin mi? - Ya n'olacaktı, becerdim.

А ТО И [ato i], союз градационный.

Belki de, bilemedin. Bir öncekinden nitelik, nicelik ya da eylemin şiddetiyle ilgili daha manidar olan öğeyi bağlar.
• Он будет неделю, а то и две дома. Bir, belki de iki hafta evde kalacak.
Они уезжают на месяц, а то и больше. Bir aylığına ayrılıyorlar, belki de daha fazla.
Ещё рано, часов десять, а то и меньше. Henüz erken. Saat on, belki de daha az. просто, вовсе pekiştirme edatlarıyla birlikte kullanılır.
• Он улыбнулся как старому знакомому, а то и просто своему человеку. Bana eski bir dostuna, belki de öylesine bir tanıdığına gülümser gibi gülümsedi

АХ ДА [ahda], междом.

Ah evet!. İhmal edilen bir şeyin aniden hatırlanması durumunda kullanılır.
• Ах да, забыл, ты ведь не любишь сладкое. Ah evet! Unuttum; sen tatlı sevmiyorsun.
• - Вы на чём играете? - На скрипке. - Ах да, вы же говорили. - Ne çalıyorsunuz? - Keman. - Ah evet! Söylemiştiniz.
• Ах да, мне нужно ещё зайти к товарищу. Ah evet! Daha arkadaşıma uğramam lazım
• - Он больше ничего не сказал? - Ах да, сказал, чтобы ты принёс ему книгу. - Başka bir şey söylemedi mi? - Ah evet! Kitabı ona götürmeni...

ÂX ТЫ [ahtı], междом. (разг.).

Beklenmeyen bir şeye karşı tepki olarak kullanılır. 1. Aman Allahım! Kızgınlık ve infial ifade eder.
Ах ты, беда кака, ведь я, кажется, газ не выключила. Aman Allahım! Ne felaket. Ben, sanırım, gazı kapatmadım.
Ах ты, ну как же я об этом забыл? Aman Allahım! Bunu nasıl unuttum ben ya!
2.Ah sen var ya, Seni gidi (Ах ты - bir kişiyekarşı); Ah siz var ya, Sizi gidi (Ах вы - birkaç kişiye karşı). Sitem, kınama bildirir.
• Ах ты, шалун какой, что ж ты тут наделал? Sen var ya;ne yaramazsın. Ne yaptın burada böyle?
• Ах вы, драчуны, идите на свои места. Sizi gidi yaramazlar! Kendi mahallenize gidin.
3.Ah sen. Onay ve memnuniyet bildirir.
• - Ах ты, мой милый, милый, - говорил старик. - Отца твоего я во как знаю. Я двадцать лет его изо дня в день видал.
- Ah sen var ya benim tatlımsın, tatlım, dedi ihtiyar. - Babanı bak nasıl tanıyorum. Yirmi yıl boyunca onu her gün gördüm.

А ЧТО [aşto], в знач. частицы (разг.).

1. N'olacak da?, N'apıcaksın? (почему спрашиваешь?). Cevap mahiyetinde kullanılır.
• У тебя есть такой карандаш? - А что? - Если нет, можешь его взять. - Böyle bir kalemin var mı? - N'apıcaksın? - Eğer yoksa bunu alabilirsin.
• - Ты поедешь с нами? - А что? - Тогда нужно купить ещё один билет. - Sen bizimle gelecek misin? - N'apıcaksın? - O zaman bir bilet daha almamız lazım.
2. Yahu; yoksa. Soru cümlesinde kullanılır. Sorunun anlamını pekiştirir.
• А что ты тоже в этом классе учишься? - Да, в этом. - Yoksa sen de bu sınıfta mı okuyorsun? - Evet, bu sınıfta.
• - А что, тебя сегодня не спрашивали? - Нет, не спрашивали. Yoksa seni bugün sormadılar mı? - Hayır, sormadılar.

А ЧТО ЕСЛИ [aşto yes'l'i], в знач. частицы (разг.).

se nasıl olur?, -se n'olur?, -se mi? (может быть). Soru cümlesinde kullanılır. Teklifin kararsızlığını belirtir.
• Я подумал: а что если нам поехать за город? Düşünüyorum da; şehir dışına çıksak nasıl olur?
• А что если поехать туда на велосипеде? Oraya bisikletle gitsek nasıl olur?
• Знаешь Гек: а что если мы маме про телеграмму ничего не скажем? Biliyor musun Gek; annemize telgraftan bahsetmesek n'olur?

БЕЗ КОНЦА [b'iskantsa], в знач. наречия.

Durma­dan, hiç durmadan; sürekli, daima (очень долго; постоянно). Bitimsiz fiillerle birlikte kullanı­lır.
• Хотя они и друзья, но без конца спорят друг с другом. Агkadaş oldukları halde durmadan birbirleriyle
tartışıyorlar.
• Он без конца звонит мне по телефону. Beni hiç durmadan telefonla arıyor.
Юна очень хорошо читает стихи, могу слушать её без конца. Çok güzel şiir okuyor; hiç durmadan onu dinleyebilirim.
UYARI: без edatıyla birlikte kullanılan конец
adıyla karıştırmayınız: Эта книга без конца, у неё нет последних страниц. Bu kitap nihayetsiz; son sayfa­ları yok

БЕЗ МАЛОГО [b'izmalava], в знач. наречия, (разг.).

En az, neredeyse, yaklaşık (почти). Sayı­larla birlikte kullanılır.
• Ему без малого шестнадцать лет. Yaşı en az on altı. •Чемодан был тяжёлый, он весил без малого двадцать килограммов. Bavul ağırdı; en az 20 kilo geliyor­du.
•До железной дороги без малого сто километров. Demiryo­luna en az 100 kilometre var.

БЕЗ МЕРЫ [b'izm'erı], в знач. наречия.

Oldukça, epeyce; ölçüsüzce (очень; слишком).

• Мен без меры удивил ваш поступок. Cesaretiniz beni oldukça şaşırttı.
• Нельзя цепляться за прошлое, без меры его идеализировать. Geçmişe takılıp kalmamak, onu öl­ çüsüzce ülküleştirmemek gerekir

БЕЗ ОСТАТКА [b'izastatka], в знач. наречия.

Büsbütün, tamamen; iyiden iyiye (всецело, целиком).
• Мой труд, мои силы без остатка принадлежат Родине. Eme­ğim, bütün gücüm büsbütün vatanıma aittir.
Огромное количество дел и проблем захватило меня без остатка. Bin bir görev ve sorun beni büsbütün ku­şattı.
Он всё обдумывает, взвешивает, но если принимает решение, то отдаётся делу весь, без остатка. Her şeyi iyi­ce düşünür, ölçüp biçer; ancak bir karara varır­sa kendini büsbütün işe verir.
UYARI: без edatıyla birlikte kullanılan остаток adıyla karıştırmayınız:
Число 25 делится на 5 без остатка. 25 sayısı beşe kalansız bölünür

БЕЗ ОТДЫХА [b'izotdıha], в знач. наречия.

Ara vermeden, durup dinlenmeden, dur duraksız (не отдыха; беспрерывно).
• Они работали целый день без отдыха. Bütün gün durup dinlenmeden çalıştılar.
• Она долго шла без отдыха. Uzun süre ara vermeden yürüdü.

БЕЗ ПАМЯТИ [b'ispam'it'i],

I. в знач. наречия. 1. Baygın bir halde, kendinden geçmiş bir halde, şuursuz bir halde, (в бесчувственном состоянии, без сознания). Hasta hakkında kullanılır.
• Когда приехал врач, больной был без памяти. Doktor geldiğinde hasta baygın bir haldeydi.
• Всё в одном положении, - отвечал Савельич со вздохом,
- всё без памяти, вот уже пятые сутки. - Hâlâ aynı durumda - diye yanıtladı Savelyiç, bir nefeste, - hâlâ baygın bir halde. Tam beş gün oldu.

2. Aşırı derecede, çok fazla (очень сильно). Duygu bildiren fiillerle birlikte kullanılır.
• Она без памяти любит своих детей. Çocuklarını aşırı derecede seviyor.
• Она знала, что Фадей Кузмич без памяти боится воды, даже не купается в озере. Fadey Kuzmiç'in sudan aşırı derecede korktuğunu, hatta gölde bile yüzmedi­ğini biliyordu.

II. Bir şeye, birisine bayılma; hayran olma (в восхищении, в восторге от кого-либо, чего-либо). •Он всем очень понравился, все были от него без памяти. Herkesin çok hoşuna gitti; herkes ona bayıldı. KARŞILAŞTIRINIZ: без ума.

БЕЗ СЛЕДА [b'issl'ida], в знач. наречия, iz bı­rakmadan (полностью, бесследно).

Исчезнуть, пропасть, пройти v.b. fiillerle birlikte kullanılır.
• Преступник исчез без следа. Katil iz bırakmadan or­tadan kayboldu. Смущение прошло без следа. Şaşkın­lık iz bırakmadan geçti.

БЕЗ СОМНЕНИЯ [b'issamn'en'iy], в знач. вводного слова.

Şüphesiz, kuşkusuz, muhakkak (несомненно, безусловно). Yazıda virgülle ayrılır.
• Он, без сомнения, хорошо знает этот город. О, şüphesiz bu şehri iyi bilir.
• Группа хорошо подготовилась и, без сомнения, успешно сдаст экзамены. Grubumuz iyi hazırlandı ve şüphe­siz, sınavları başarıyla verecek.
• Это был, без сомнения, очень интересный спектакль. Şüp­hesiz, çok ilginç bir temsildi bu.
• Вам, без сомнения, не раз случалось видеть заход солнца. Şüphesiz, güneşin batışını defalarca gördüğü­nüz olmuştur.

БЕЗ СПРОСА (БЕЗ СПРОСУ) [b'issprosa (b'iss-prosu)], в знач. наречия, (разг.).

İzinsiz, izin almadan (не попросив разрешения).
Не бери мои книги без спроса. Kitaplarımı izinsiz alma.
Почему ты ушёл без спросу? Neden izinsiz ayrıldın?

БЕЗ ТОЛКУ (БЕЗ ТОЛКУ) [b'estalku (b'istol-ku)], в знач. наречия, (разг.).

1. Boşuna, boş yere, nafile (напрасно, без пользы).
• Но что ты ходишь без толку, лучше сделай уроки. Ne boş yere dolaşıyorsun, dersini bitir daha iyi.
• Она ходила в магазин, но без толку: он был закрыт на обед. Markete gitti ama boşuna; market öğle tatili için kapalıydı.
2. Düzensiz, dağınık (очень сильно).
• Комната была большая, светла, но всё в ней было расставлено и навалено без толку. Oda büyüktü, aydın­
lıktı ama içinde her şey düzensiz yerleştirilmiş ve yığılmıştı.

БЕЗ ТРУДА [b'istruda], в знач. наречия.

Zorlan­madan, kolayca (легко; без усилий, не напрягаясь). Zıtanlamlısı: с трудом.
• Он без труда нашёл мой дом. Evimi zorlanmadan bul­du.
• Среди присутствующих без труда узнал своего учителя. Katılanlar arasından kendi öğretmenimi zorlan­madan tanıdım.
• Ученик хорошо знает правило и без труда приводит примеры. Öğrenci kuralları iyi biliyor ve örnek­leri zorlanmadan veriyor.
UYARI: без edatıyla birlikte kullanılan труд adıyla karıştırmayınız: Он не может прожить без труда ни одного дня. Bir gün bile çalışmadan yaşaya­maz

БЕЗ УМА [b'izuma],

I. в знач. наречия. Delicesi­ne, çılgınca [очень сильно]. Duygu bildiren fiil­lerle birlikte kullanılır.
• Огромное влияние оказала на меня пьеса, которую я любил
без ума, перечитывал много раз. Delicesine sevdiğim, birçok kez tekrar tekrar okuduğum piyes bende muazzam bir tesir bıraktı.

II. Bir şeye, birisine bayılma; hayran olma (в восхищении, в восторге от кого-либо, чего-либо).
• Она без ума от своей учительницы. Öğretmenine hay­ran.
• Во дни веселий и желаний был от балов без ума. Neşe ve heves günlerimde balolara bayılırdım.

KARŞILAŞTIRINIZ: без памяти.

БЛАГОДАРЯ ТОМУ ЧТО (БЛАГОДАРЯ ТОМУ, ЧТО) [blagadar'yâ tamu şto], союз причинный.

Zira, çünkü; -i için, -i sayesinde (потому что; по причине того что, вследствие того что). Sebep bildiren yan cüm­leyi bağlar. Yan cümle ana cümleden önce de kul­lanılabilir, sonra da...
• Я закончил учебный год с хорошими отметками благодаря тому, что усердно занимался. Öğretim yılını iyi not­larla bitirdim, zira gayretle çalıştım.
• Благодаря тому что температура воздуха повысилась, строители смогли продолжить работу. Hava sıcaklığı yükseldiği için yapıcılar çalışmaya rahatça
devam edebildiler.
• Благодаря тому что посевы во время и хорошо обработаны, получен высокий урожай. Ekinler vaktinde ve iyi işlendiği için yüksek ürün alındı.

БЛАГОДАРЯ ЧЕМУ [blagadar'yâ ç'imu], в знач. союза следствия.

Bu nedenle, bu yüzden. Ana cümle­deki eylemin sonucunu içeren yan cümleyi bağlar. •Спортсмен усиленно тренировался, благодаря чему он занял первое место на соревнованиях. Sporcu gereğinden faz­la çalıştı, bu nedenle yarışmalarda birinci ol­du

БОЛЕЕ ИЛИ МЕНЕЕ [bol'iye il'i m'en'iye], в знач. наречия.

Az çok, aşağı yukarı; biraz daha (до известной степени; не в полной, но достаточной мере). Bir zarf ya da nitelik sıfatıyla birlikte kullanılir. Belirtilen özelliklerin yaklaşık sınırla­rını çizmek için kullanılır.
• Здесь было много народу, но только два человека были ему более или менее знакомы. Burada çok insan vardı, ama sadece iki kişi ona, az çok tanıdık geldi.
• Он мог пробыть у нас более или менее продолжительное время. Biraz daha uzun bir süre bizde kalabilir­di.

БОЛЕЕ ЧЕМ [bol'iye ç'em], (книжн.), БОЛЬШЕ ЧЕМ, в знач. наречия.

1. -den fazla, misli (свыше). Sayılar ve nicelik bildiren sözcüklerle birlik­te kullanılır. Bir sayının, niceliğin büyüklüğünü kuvvetlendirir.
• Он прожил здесь больше чем полвека. Burada yarım
asırdan fazla yaşadı.
• Торговля ведётся более чем со ста странами. Ticaret yüz­den fazla ülke tarafından yürütülüyor.
• Кутузов со свитой, уменьшенною более чем вдвое, поехал за звуки близких орудийных выстрелов. Kutuzov, sayısı iki misli azalmış maiyetiyle birlikte yakın top atışlarının sesleri üzerine yola çıktı.

2. Son derece, son derece büyük bir (очень; в высшей степени). Zarflar veya nitelik sıfatlarıy­la birlikte kullanılır.
Он сделал задание более чем старательно. Ödevini son derece büyük bir özenle yaptı.
Ему здесь появляться более чем рискованно. Burada son derece büyük bir tehlikeye maruz kalabilir.
• Она говорила о своих делах более чем серьёзно. İşleri hakkında son derece büyük bir ciddiyetle konuşu­yordu.
• Его замечание было более чем неуместным. İtirazı son derece yersizdi.

БОЛЬШЕ ВСЕГО [bol'şı fs'ivo], в знач. наречия.

En çok, en ziyade (особенно, наиболее).
• Меня больше всего удивило, как легко он сходился с
людьми. Beni en çok, insanlarla bu kadar kolay
dost olması şaşırttı.
• Мне больше всего хотелось поскорее закончить эту работу. En çok istediğim, şu işi bir an önce bitirmek.
• Какая из прочитанных книг вам больше всего нравится? Okuduğunuz kitaplardan en çok hangisi hoşunuza
gidiyor?

БОЛЬШЕЙ ЧАСТЬЮ [bol'şıy' ç'ast'yu], в знач. наречия.

Esas olarak, bilhassa (преимущественно, главным образом).
• В актовом зале собралась молодёжь, это были большей частью студенты. Toplantı salonunda gençler toplanmışlardı; bunlar bilhassa öğrencilerdi.
• На выставке художника представлены большей частью пейзажи. Ressamın sergisinde bilhassa peyzajlar
sergilendi.

БОЛЬШЕ ТОГО [bol'şı tavö], БОЛЕЕ ТОГО [ЬоГ-iye tavö], (книжн.), в знач. вводного слова.

Daha da önemlisi (ещё важнее). Önceki söylenene bağlı olarak devam eden ifadenin anlamını kuvvetlen­dirir. Yazıda virgülle ayrılır.
Он мог переплыть этот пруд, больше того, он мог переплыть его туда и обратно. Şu havuzu yüzerek geçebiliyordu. Daha da önemlisi; yüzerek hem gidip hem gelebiliyordu.
• Это был не случайный, более того, хорошо известный здесь человек. О rasgele birisi değil, daha da önemlisi; burada iyi tanınan bir insandı.
• В Стокгольме нет ни одной дымящейся трубы. Больше того, в городе нет и недымящихся труб. Stokholm'de tüten bir tek baca bile yoktur. Daha da önemlisi; şehirde tütmeyen baca da yoktur.

БОЛЬШЕ ЧЕМ [bol'şı ç'em], см. более чем.

БУДТО БЫ [butta bı],

I. частица.
1. Sözde, sözüm ona, güya. (якобы). Bir şeyin doğruluğundan şüp­he edildiğini belirtmek için kullanılır.

•Я вспомнил разговор о яблоне, которая будто бы приносила яблоки каждый год. Sözüm ona her yıl elma veren ağaç hakkındaki sohbeti hatırladım.

2. Adeta, sanki, sözüm ona (как будто). Sanallık ifade eder.
• Он опроверг слухи о будто бы существующих разногласиях между ними. Aralarındaki sözüm ona anlaşmazlıkla ilgili sözleri yalanladı.
• Она вышла будто бы за книгой, а на самом деле для того, чтобы успокоиться. Sözüm ona kitap almak için, ama aslında rahatlamak için çıktı.

II. союз.
1. сравнительный. Gibi, sanki... gibi. (словно, точно; как будто).
• Ему было очень весело, будто бы он сделал что-то хорошее. Sanki iyi bir şey yapmış gibi çok neşeliydi. •Ветки бьют по стёклам, будто бы кто-то стучит в окно. Ağaç dalları, sanki birisi pencereye vuruyormuş gibi camlara çarpıyor.
• Девочки бегали и кричали, будто бы на них кто-то напал. Kız çocukları, sanki biri onlara saldırmış gibi koşuyor ve bağırıyorlardı. / Öyle... ki sanki (так /такой/..., будто бы). •Он смотрел так внимательно, будто бы увидел что-то интересное. Öyle dikkatli bakıyordu ki; sanki il­ginç bir şey görmüştü.
• У неё были такие холодные руки, будто бы она пришла с мороза. Öyle soğuk elleri vardı ki; sanki ayazdan gelmişti.
• Запах был такой свежий, будто бы только что разрезали арбуз. Öyle taze bir koku vardı ki; sanki daha yeni bir karpuz kesmişlerdi.

2. изъяснительный. Gibi; diye. Söylenenin doğ­ruluğundan şüphe edildiğini bildiren yan cümle­yi ana cümleye bağlar. Ana cümlede duygu ve algı fiilleri kullanılır.
• Мы слышали, будто бы ваш товарищ заболел. Arkadaşın hasta olmuş diye duyduk.
• Ей показалось, будто бы в комнате никого нет. Ona, oda­da hiç kimse yokmuş gibi geldi.
• Он делает вид, будто бы всё это хорошо знает. Bütün bun­ları biliyormuş gibi bir tavrı var.

БУДЬ ТО..., ИЛИ [but'ta..., il'i], союз разделительный.

Esas olarak, bilhassa (преимущественно, главным образом).
Он легко засыпал везде, будь то узкий диван или деревянная скамейка. Her yerde kolay uykuya dalıyordu; ha dar bir divan, ha tahta bir sedir.
• Любой труд, будь то труд учёного или рабочего, художника или ткачихи, в нашей стране почётен. Her türlü çaba -ha bilginin, ha işçinin, ha ressamın, ha dokumacı­nın-ülkemizde şereflidir

В АДРЕС [vadr'is], кого, чего, в знач. предлога (книжн.).

1. Makamına, merciine. Mektup ya da telgrafın gittiği / gideceği kişi, kurum, kuru­luş vs. gösterilmesi durumunda kullanılır.
В адрес конференции поступают десятки приветственных телеграмм. Konferans makamına onlarca esenleme telgrafı geliyor.
В адрес подготовительного комитета поступили сотни писем, в которых были высказаны конкретные предложения и идеи по проведению юбилея. Hazırlık komitesi maka-mına, içinde jübile organizasyonuyla ilgili teklif ve fikirler beyan edilen yüzlerce mektup geldi.

2. -le ilgili, hakkında; -i hedef alarak. Söz, tenkit, sitem, kınama ya da ithamın hedef aldığı şahsın ya da kurumun gösterilmesi için kullanı­lır.
Он считал критику в адрес своих товарищей несправедливой. Arkadaşlarını hedef alarak, hak­sız bir şekilde tenkitlerini sıraladı.
Нам приятно слышать от гостей из других городов добрые слова в адрес наших земляков. Diğer şehirlerden gelen misafirlerimizden, hemşehrilerimizle ilgili güzel sözler duymak hoş.

В БЕСПОРЯДКЕ [vb'ispar'yatk'i], в знач. наречия.

Dağınık, düzensiz, gelişigüzel bir şe­kilde (беспорядочно, как попало).
• Вещи разбросаны в беспорядке. Eşyalar dağınık bir şekilde atılmış.
• На столе в беспорядке лежали книги, тетради, рукописи.
Masada dağınık bir şekilde defterler, kitaplar, eh/azmaları duruyordu.
• На стенах комнаты висели в беспорядке картины. Odanın duvarlarında dağınık bir şekilde tablolar ası­lıydı.

В БОЛЬШИНСТВЕ [vbal'şınstv'e], в знач. наречия.

1. Çoğunlukla, daha ziyade; genellikle (преимущественно, большей частью).
Мы пришли в общежитие, где в большинстве живут молодые люди. Çoğunlukla gençlerin kaldığı bir yurda geldik.
На полке стояли книги, в большинстве брошюры по сельскому хозяйству. Rafta kitaplar, daha ziyade ziraatla ilgili broşürler vardı

В БУДУЩЕМ [vbuduş'ş'im], в знач. наречия.

İleride, ilerideki, sonraki (впоследствии, потом).
На выставке они увидели не только сегодняшние достижения, но и многое из того, что определит в будущем развитие промышленности. Fuarda yalnızca bugünün başarılarını değil, endüstrinin ilerideki ge­lişimini tayin edecek şeyleri de gördüler.
Хотелось бы, чтобы в будущем они стали настоящими мастерами. İleride gerçek birer usta olmalarını isterdim.
Результаты этой работы мы увидим в будущем. Bu işin sonuçlarını ileride göreceğiz.
UYARI: в edatıyla birlikte kullanılan будущее adıyla karıştırmayınız: Мы все уверены в будущем, оно будет прекрасным. Hepimiz gelecekte bunun mü­kemmel olacağından eminiz.

В ВИДЕ [vv'id'i], предлог с род. п.

1. Şeklinde, biçiminde, görünümünde (в форме чего-либо; наподобие). Kendisine bir şeyin benzetildiği açık bir nesnenin gösterilmesi durumunda kullanı­lır.

• На площади стоял памятник в виде пирамиды. Meydanda, piramit şeklinde bir anıt vardı. Посреди зала были поставлены столы в виде буквы П. Masalar salonun or­ tasında U harfi şeklinde yerleştirilmişlerdi.

2. Olarak (в качестве). Genele karşı daha açık ve özel olan bir şeyi göstermek için kullanılır.
• Лучшие ученики в виде поощрения получили путёвки в пионерский лагерь "Артек". En iyi öğrenciler, ödül olarak Artek izci kampında dinlenmeyi hak etti­ ler.

ВВИДУ ТОГО ЧТО (ВВИДУ ТОГО, ЧТО) [v'v'idu tavo şto], союз причинный (книжн.).

-den dolayı, -den ötürü, -diği için, -mesi yüzünden (так как, по причине того что, из-за того что; потому что). Ana cümle­deki eylemin sebebini içeren yan cümleyi bağlar. Yan cümle, ana cümleden önce de yer alabilir, sonra da...
• Они отложили свой отъезд ввиду того, что испортилась погода. Havanın bozulmasından dolayı gidişlerini ertelediler.
• Ввиду того что самолёт прибыл с опозданием, мы не успели осмотреть город. Uçağın rötarlı inmesi yüzünden şehri gezmeye vakit bulamadık.
• Рабочему дали новую квартиру, ввиду того что его семья увеличилась. Ailesinin genişlemesinden dolayı işçiye yeni bir daire verdiler


В ГОСТИ [vgos't'i], в знач. наречия.

Misafirli­ğe; misafir, konuk olarak (в качестве гостей, гост).
Он пригласил в гости своих друзей. Arkadaşlarını mi­safirliğe çağırdı.
Я пошёл в гости к своему приятелю. Bir dostuma misa­firliğe gittim.
Позови в гости свою подругу. Kız arkadaşını misafir­liğe çağırsana.
Пионеры ждут в гости лётчика-космонавта. İzciler, kozmonot-pilotu misafirliğe bekliyorlar.

В ГОСТЯХ [vgast'yah], в знач. наречия.

1. Misa­fir, konuk (в положении гостей, гост).
Вчера был у него в гостях. Dün onun misafiriydim.
У нас в гостях находится делегация дружественной страны. Dost ülkenin delegasyonu konuğumuzdur.
- О делах, пожалуй, мы тут толковать не станем, - сказала она... - мы ведь в гостях, правда? - İş hakkında, her­halde burada konuşmaya kalkmayacağız, dedi, -ne de olsa misafiriz, doğru değil mi?

В ДАЛЬНЕЙШЕМ [vdal'n'ey'şım], наречие.

Önü­müzdeki günlerde; daha sonra, bilahare (впоследствии, потом, в будущем).
За последние годы в городе было построено несколько кинотеатров; в дальнейшем построят цирк и драматический театр. Son yıllarda şehirde birkaç tane sinema salonu yapılmıştı. Önümüzdeki günlerde bir sirk ve bir drama tiyatrosu inşa edecekler.
В дальнейшем на этом месте будет разбит парк. Önümüz­deki günlerde burada bir park açılmış olacak.
• Мальчик исчез. В дальнейшем выяснилось, что он уехал в другой город. Çocuk ortadan kaybolmuştu. Daha son­ra, başka bir kente gittiği ortaya çıktı.
• Мы поговорим об этом подробнее в дальнейшем. Bu konu­yu daha sonra etraflıca konuşalım

В ДЕЙСТВИТЕЛЬНОСТИ [vd'iy'stv'it'il'nast-'i], наречие.

Aslında, gerçekte (на самом деле,
фактически).
• Все ещё раз увидели, кто в действительности выступает за справедливое решение проблемы. Herkes, aslında ki­min, sorunun çözümünden yana olduğunu bir kez daha gördü.
• В действительности всё оказалась гораздо сложнее. Aslın­ da her şey oldukça karışıkmış.
• Он вспомнил свой дом, который в детстве казался ему большим. В действительности он был совсем маленьким. Çocukken ona büyük görünen evini hatırladı. As­lında ev büsbütün küçüktü.

В ДЕЛЕ [vd'el'i], предлог с род. п. (книжн.).

Konusunda, hususunda (в практическом применении). Bir fiilden isimle ifade edilen eylemin yayılma konusunun gösterilmesi için kullanılır.
Докладчик говорил о значении музыки в деле воспитания подрастающего поколения. Söylevci, yeni neslin eğitimi konusunda müziğin öneminden bahsedi­yordu.
Наш страна достигла успехов в деле укрепления мира. Ü1-kemiz, barışın güçlendirilmesi konusunda başa­rı kazanmıştır.

В ДОЛГ [vdolk], в знач. наречия.

1. Ödünç, dey-nen, geri vermek şartıyla; borç (с условием вернуть через некоторое время).
Он взял деньги в долг у товарища. Arkadaşından borca para aldı.
Я дала ей 200 долларов в долг для поездки к родным. Ak­rabalarına gitmesi için ona 200 dolar borç ver­dim.

2. Borca, ödemek şartıyla (с условием оплатить через некоторое время).
• Особенно охотно Мартыныч чинит в долг обувь молоденьким женщинам. Martiniç, körpecik kadın­ ların ayakkabılarını bilhassa isteyerek, borca tamir ederdi.
В ДОЛГУ [vdalgu], перед кем, у кого, в знач. сказ,

-е borçlu olmak, -e karşı medyun olmak (обязан кому-либо, чем-нибудь).
Я у тебя в долгу. Sana borçluyum. Он меня выручил, теперь я перед ним в долгу. Bana yardım etti; şimdi ona borçluyum.
Мы в долгу перед товарищами, погибшими за свободу нашей Родины. Yurdumuzun bağımsızlığı uğruna şehit düşen arkadaşlarımıza karşı medyunuz.

В ДОПОЛНЕНИЕ К [vdapaln'en'iyi k], чему, в знач. предлога.

Üstelik, ayrıca, ilaveten (вдобавок к чему-либо).
• В дополнение к сказанному нужно добавить ещё несколько слов. Söylenenlere ilaveten birkaç söz eklemek gerekir.
• В дополнение к обеду мы заказали минеральную воду. Öğle yemeğine ilaveten maden suyu ısmarladık.
UYARI: в ve к edatıyla birlikte kullanılan дополнение adıyla karıştırmayınız: Внести изменения в дополнение к инструкции. Yönergeye ek de­ğiştirge sunmak.

В ДУХЕ [vduh'i], чего, в знач. предлога.

Ruhuna uygun olarak (на основе чего-либо, в соответствии с чем-либо).
Отношения между странами развиваются в духе искренней дружбы. Ülkelerarası ilişkiler, açık yürekli bir dostluğun ruhuna uygun olarak gelişiyor.
Беседа проходила в духе взаимопонимания и сердечности. Mülakat, karşılıklı anlayış ve içtenliğin ruhu­na uygun olarak geçti.
Старый рабочий воспитал своих детей в духе лучших рабочих традиций. Yaşlı işçi, kendi çocuklarını, en iyi işçi geleneklerinin ruhuna uygun olarak yetiş­tirdi

ВЕРИШЬ ЛИ [v'er'işl'i], в знач. вводного слова (разг.).
ВЕРИТЕ ЛИ, İnanır mısınız

(Birkaç kişi­ye ya da saygı bildiren bir ifadeyle bir kişiye karşı); ВЕРИШЬ ЛИ, İnanır mısın (Bir kişiye karşı). Yazıda virgülle ayrılır. Beyanın doğru olduğunu açık bir şekilde gösterir.
• Мне так понравилось на даче, что, веришь ли, до сих пор вспоминаю об этом. Yazlık öyle hoşuma gitti ki, inanır mısın, bugüne dek bunu unutmadım.
• Когда рассказал ему эту историю, то он, верите ли, смеялся до слёз. Bu olayı ona anlattığımda, inanır mısınız, gözleri yaşarmcaya dek güldü

В ЗАВИСИМОСТИ ОТ [vzav'is'imast'i], предлог с род. п. (книжн.).

-e göre, -e uygun olarak, -e bağ- lı olarak (в соответствии с чем-либо). Nedensel ba­ğımlılığı göstermek için kullanılır.
• Цвет некоторых насекомых может меняться в зависимости от цвета окружающих предметов. Bazı böceklerin ren­ gi, çevrelerindeki nesnelerin rengine bağlı olarak değişebilir.
• Рабочие получают вознаграждение за выслугу лет в зависимости от стажа работы. İşçiler, çalışma süre­ lerine bağlı olarak, hizmetlerine karşılık ödül alıyorlar.
• Границы океана изменяются в зависимости от положения солнца и смены времён года. Okyanusun sınırları, Güneşin konumu ve mevsimlerin değişimine bağlı olarak değişiyor.
UYARI: в ve от edatlarıyla birlikte kullanılan зависимость adıyla karıştırmayınız: Он был в зависимости от своих родных. Akrabalarına bağlı bi­riydi

В ЗАКЛЮЧЕНИЕ [vzakl'üç'en'iyi], в знач. наречия.

Sonuç olarak, sonuç itibariyle (под конец, в конце).
В заключение он поблагодарил всех за помощь. Sonuç olarak herkese, yardımlarından dolayı teşekkür etti.
В заключение она пожелала учащимся больших успехов в учёбе. Sonuç olarak öğrencilere, öğrenimlerinde başarılar diledi.

В ЗАКЛЮЧЕНИЕ чего, -nin sonunda, -in bitimin­de,

• Она сказала в заключение своей речи, что уверена в успехе дела. Konuşmasının sonunda, işin başarılı olaca­ ğından emin olduğunu söyledi.
• В заключение поездки делегация побывала в Большом театре. Delegasyon, yolculuğun sonunda Büyük Tiyatro'ya gitmişti.
- UYARI: в edatıyla birlikte kullanılan заключение adıyla karıştırmayınız: Он не поверил в заключение врача о его болезни. Doktorun, hastalığı hakkındaki teşhisine inanmadı.

В ЗНАК [vznak], чего, в знач. предлога.

Bir işare­ti olarak; bir kanıtı olarak (в доказательство чего-либо). Bir eylemin gerekçesini göstermek amacıyla kullanılır.
Она пожала ему руку в знак согласия. Bir mutabakat işareti olarak elini sıktı. Учитель улыбнулся в знак одобрения. Öğretmen bir takdir işareti olarak gülümsedi.
Правительство в знак протеста отозвало своего посла. Hü-kümet, bir protesto işareti olarak elçisini geri çekti.
• Пёс завилял хвостом в знак благодарности за ласку. Ко-pek, şefkatinden dolayı, bir minnet işareti ola­rak kuyruğunu salladı.
UYARI: в edatıyla birlikte kullanılan знак adıyla karıştırmayınız: Он вглядывался в знак на дороге. Yol işaretine dikkatle baktı.


ВИДИШЬ ЛИ [v'id'işl'i], в знач. вводного слова (разг.). ВИДИТЕ ЛИ,

Görüyorsunuz ya, görüyor musunuz, anlıyor musunuz (Bir kaç kişiye ya da saygı bildiren bir ifadeyle bir kişiye karşı); ВИДИШЬ ЛИ, Görüyorsun ya, görüyor musun, anlı­yor musun (Bir kişiye karşı). Yazıda virgülle ayrılır. Beyanın doğru olduğunu eklemek, muha­tabın dikkatini sohbet konusu üzerinde toplama isteğini belirtir.
Сейчас всё расскажу: видишь ли, опоздал на поезд. Şimdi her şeyi anlatacağım: Görüyorsun ya, treni ka­çırdım.
Он, видите ли, недоволен, что вам всё рассказал. Görü­yorsunuz ya; size her şeyi anlatmamdan hoşnut
değil.
• Я, видите ли, не очень хорошо знаком с этим человеком.
Görüyorsunuz ya, o adamla çok iyi tanış değilim.
/ Beyanın alaycılığını gösterir.

• Он плохо подготовился по этому предмету, для него, види­те ли, это малоинтересно. Bu derse kötü hazırlandı. Görüyorsunuz ya; bu onun için pek ilginç değil

В ИНТЕРЕСАХ [vınt'ir'esah], кого, чего, в знач. предлога (книжн.).

1. Yönünde, istikametinde. Fiilden isimlerle birlikte kullanılır. Eylemin belli bir amaca yönelik olduğunu gösterir.
• На совещании приняты важные решения в интересах обеспечения мира. Müşaverede, barışın sağlanması yönünde önemli kararlar alınmıştır.
• Полнее и шире использовать резервы народного хозяйства в интересах повышения его эффективности. Milli ekono­mik rezervleri, efektivitenin artırılması yö­nünde eksiksiz ve bolca kullanmak.

2. -nin menfaati doğrultusunda, yararı için, çıkarı için (для пользы кого-чего-нибудь, удевлетвор потребность кого-чего-нибудь). Kendisi için eylemin yapıldığı şey ya da kimseyi göstermek için kul­lanılır.
• В интересах читателей изменили время работы библиотеки. Okuyucuların menfaati doğrultusunda kütüphane­nin çalışma saatlerini değiştirdiler.
Это нужно прежде всего в интересах самих ребят. Bu her şeyden önce, çocukların kendi çıkarları için gerekli.
Сотрудничество между двум странами буде развиваться в интересах народов этих государств. İki ülke arasındaki işbirliği, bu ülke halklarının menfaati doğrul­tusunda gelişecektir.

В ИТОГЕ [vıtog'i], в знач. наречия.

1. Sonunda, en sonunda; nitekim, neticede, sonuç olarak (после всего, в конечном результате; в конце концов).
• Мы с ним поспорили, в итоге я оказался прав. Onunla tartıştık, nitekim ben haklı çıktım.
• Наши футболисты успешно сыграли со всеми командами и в итоге заняли первое место. Futbolcularımız bütün. takımlarla başarılı bir şekilde oynadılar ve neticede birinci oldular.
/ В ИТОГЕ чего, -nin sonunda (после чего-либо).
• В итоге совещания были приняты важные решения. Müşa­
verenin sonunda önemli kararlar alındı.

В КАКОЙ-ТО МЕРЕ [fkakoy'ta m'er'i], в знач. наречия.

1. Aşağı yukarı, kısmen, nispeten; bir dereceye kadar (в известной степени, отчасти).
• О характере и увлечениях человека в какой-то мере говорит его жилище. İnsanın karakterine ve meraklarına aşağı yukarı, barındığı yer delildir.
• Ещё на земле лётчик сроднился с новой машиной, изучил её особенности и в какой-то мере представлял, как она будет вести себя в небе. Pilot, yeni makinesiyle, daha yerdeyken yakınlaştı, özelliklerini öğrendi ve havada aşağı yukarı nasıl süzüleceğini hayal etti.

В КАЧЕСТВЕ [fkaç'istv'i], кого, чего, предлог с род. п.

1. Olarak, sıfatıyla (как кто-либо). Adı geçen şahsın görev, meslek ya da meşguliyetini göstermek için kullanılır.
Он оказался там в качестве зрителя. Orada seyirci ola­rak bulundu.
Она присутствовала на суде в качестве свидетеля. Mahke­mede tanık olarak bulundu.

2. Olarak, gibi (как что-либо). Использовать,
применять gibi fiillerle birlikte kullanılır. Bir nesnenin kullanım metodunu göstermek için kullanılır.
Она использовала утюг в качестве груза. Ütüyü ağırlık olarak kullanıyordu.
Скалы использованы здесь в качестве фундамента. Kaya­lar burada temel olarak kullanılmış.
В качестве примера он сослался на свой завод. Örnek ola­rak kendi fabrikasını gösterdi.

3. Olarak. Açıklama teşkil eden şeyleri gös­ termek için kullanılır.
Для строительства школы были выделены средства в качестве специального фонда. Okul inşaatı için özel olarak para ayrıldı.
В качестве основной причины неуспеваемости он назвал плохую посещаемость занятий. Başarısızlığın temel sebebi olarak derse devamsızlığı gösteriyor.
UYARI: в edatıyla birlikte kullanılan качество adıyla karıştırmayınız: Не сомневайтесь в качестве этих товаров. Bu malların kalitesinden şüpheniz olmasın.

В КОНЦЕ КОНЦОВ, [fkantse kantsof],

I. в знач. наречия.
1. En sonunda, nihayet; son olarak da (после всего, наконец).
В конце концов он убедил меня, что я тоже смогу это делать. En sonunda bunu benim de yapabileceğime beni ikna etti.
Они долго переписывались и в конце концов решили встретиться. Uzun süre mektuplaştılar ve en sonun­da buluşmaya karar verdiler.

2. Sonuç olarak, nihayetinde (в конечном счёте, в итоге).
• Нельзя подсчитать урон, нанесённый почве, растениям, животным, то есть природной среде и в конце концов людям, которые живут здесь. Toprağa, bitkilere, kısacası doğal ortama ve son olarak da burada yaşayan in­ sanlara verilen zararı hesabetmek mümkün değil­ dir.

II. в знач. вводного слова. 1. Nihayet; sonuç ola­rak (наконец). Sabırsızlığın, hoşnutsuzluğun sınır derecesini ifade eder. Yazıda virgülle ayrılır.
• Пастухов сказал упрямо, сдерживая раздражение: - В конце концов, отвечаете за свои слова или нет? Pastuhov, öfkesini zor tutarak, inatla: - Sonuç olarak; sözlerinizin hesabını verecek misiniz, verme­yecek misiniz? dedi.

В КОРНЕ [fkorn'i], в знач. иаречия.

1. Kökten, kökünden (коренным образом, полностью).
• Он сможет стать другим, если в корне изменит своё
поведение. Davranışlarını tamamen değiştirirse;
başka bir insan olabilir.
2. Kökten, tamamıyla, büsbütün (совершенно, совсем). Nitelik sıfatlarıyla birlikte kullanı­lır.
• Это решение было в корне неправильным. Bu karar büs­
bütün yanlıştı.

В КРАЙНЕМ СЛУЧАЕ [fkray'n'im sluç'ayi], в знач. наречия.

1. Son çare olarak, başka çare kal­mayınca (при самой острой необходимости; в качестве последней меры).
• У советских полярников есть закон убивать белых медведей
только в крайнем случае, для самозащиты. Sovyet kutup-
çuların, beyaz ayıları, başka çareleri kalma­
yınca sadece kendilerini korumak için öldürmek
gibi bir yasaları vardır.
2. En fazla; en geç; en kötü ihtimalle (самое большее; не позже чем).
• - Сколько нам придётся ждать? - Часа два в крайнем
случае. - Ne kadar bekleyeceğiz? - En fazla iki
saat kadar.
О Я постараюсь сделать это сегодня, в крайнем случае завтра. Bunu bugün, en kötü ihtimalle yarın bitirmeye çalışacağım.


В ЛИЦЕ |vl'itsc], кого, чего, в знач. предлога (книжн.).

Şahsında (в ком-чём-нибудь как в представителе кого-чего-нибудь). Genele göre daha özel olan kişi ya da kurumu göstermek için kulla­nılır.
В лице советского государства миролюбивые страны видят хорошего друга. Barışsever ülkeler, (Rusya'yı) Sovyet Hükümeti şahsında iyi bir dost olarak görüyorlar.
Мне хочется поблагодарить коллектив школы в лице её

руководителей. Okul heyetine, yöneticileri şah­sında teşekkür etmek istiyorum.
• В лице студентов вашего университета мы приветствуем
молодёжь всей страны. Üniversiteniz öğrencileri
şahsında, bütün ülkenin gençliğini selamlıyo­
rum.
UYARI: в edatıyla birlikte kullanılan лицо adıyla karıştırmayınız: В лице её было выражение озабоченности. Yüzünde kaygı ifadesi vardı.

В ЛОБ [vlop], в знач. наречия.

1. Cepheden, ön­den, alından, burundan (с фронта; в переднюю часть чего-либо).
Войска атаковали противника в лоб. Ordular düşmana cepheden hücum ettiler.
Истребитель пошёл в лоб на таран. Muhrip, burundan bindirdi.
2. Doğrudan doğruya, açıktan açığa; pat diye (прямо, в упор; чересчур прямолинейно).
Он спросил его в лоб о том, что случилось вчера. Ona, dün ne olduğunu pat diye sordu.
Это сложная научная проблема, а её хотели решить в лоб. Bu karmaşık bir bilimsel sorundur; oysa pat diye çözmek istediler.
UYARI: в edatıyla birlikte kullanılan лоб adıyla karıştırmayınız: Мальчик попал ему мячом прямо в лоб. Çocuk, top gibi kucağına düştü.
В МЕРУ, [vm'eruj, I. в знач. наречия. Yeterince, yeteri kadar, gereği kadar (столько, столько нужно; умеренно). Zıtanlamlısı: не в меру.
• Бабушка была в меру строга. Büyükanne yeterince
sertti.
• За столом было шумно, ели в меру, много разговаривали.
Masa gürültülüydü; yeterince yediler, bol bol
sohbet ettiler.
□ Он оказался приятным, в меру разговорчивым и неназойливым парнем. Hoş, yeterince konuşkan ve görgülü bir delikanlı çıktı.
II. В МЕРУ чего, в знач. предлога. Ölçüsünde (соответственно чему-либо).
Все работали в меру своих сил. Herkes kendi gücü öl­çüsünde çalıştı.
Она старалась помочь мне в меру своих возможностей. Kendi imkânları ölçüsünde bana yardım etmeye çalıştı

ВМЕСТЕ С ТЕМ [vm'est'i st'em], в знач. наречия.

Bununla beraber, hem de, aynı zamanda (притом, в то же время).
Это было очень красивое и вместе с тем совсем незнакомое растение. Bu, çok güzel ve aynı zamanda bilinmeyen bir bitki.
Он весело разговаривал с ребятами и вместе с тем смотрел по сторонам, как будто ожидая кого-то. Çocuklarla neşe içinde konuşuyordu; bununla beraber, sanki bi­rini bekliyormuş gibi etrafına bakıyordu.
• Она видела, что ему нужно помочь, и вместе с тем
понимала, как трудно это сделать. Yardıma ihtiyacı
olduğunu gördü ve aynı zamanda bunu becermenin
ne kadar zor olduğunu anladı.
• Она говорила вежливо, но вместе с тем сурово. Nazik ama
aynı zamanda da pek sert konuşuyordu
ВМЕСТО ТОГО ЧТОБЫ (ВМЕСТО ТОГО, ЧТОБЫ) [vm'esta tavoştabı],.

-ecek yerde, -eceğine (чем, чем бы). 1. союз сопоставительный. Cümlenin ana kısmının hakiki eylem gibi iştirak eden, arzu edilen, fakat gerçekleşmemiş eylemi ihtiva eden mastar ifadesini bağlar. Yardımcı cümle, ana cümleden önce de, sonra da yer alabilir.
Вместо того чтобы ехать на вокзал, я захожу к Лиле. Gara gideceğime, Lila'ya uğrarım.
Она идёт в кино, вместо того чтобы вернуться домой. Evi­ne döneceğine, sinemaya gidiyor.
□ Вместо того чтобы прибрать комнату, я стояла у окна. Odayı toplayacağıma, pencerede dikildim.
2. в знач. предлога. Cümlenin ana kısmının tercih

edilen, gerçekleşmemiş, ama arzu edilen eylemi belirten mastar ifadesini bağlar. Yardımcı cüm­le, ana cümleden önce de, sonra da yer alabilir.
Вместо того чтобы сидеть в душной комнате, поехал бы за город. О boğucu odada oturacağına, şehir dışına çıksaydı.
Помог бы нам, вместо того чтобы ходить без дела. İşsiz dolaşacağına bize yardım etseydi.

В НАПРАВЛЕНИИ [vnapravl'en'iyi], чего, в знач. предлога.

1. -diği yöne, -nin yönüne, -e doğru (в сторону чего-либо). Aktif eylem bildiren hareket fiilleriyle birlikte kullanılır.
• Он быстро повернулся в направлении звука. Hızla, sesin
geldiği yöne döndü.
Они едут в направлении посёлка. Kasabaya doğru gidi­yorlar.
Туристы свернули с дороги и пошли в направлении побережья. Turistler yoldan saptılar ve sahil yönüne gittiler.
2. (книжн.). Bir fiilden isimle birlikte kul­lanılır. Belirgin bir amaca yönelik eylemin ge­nel yönelimini belirtmek için kullanılır.
• Политическиевзаимоотношениямеждусоциалистическими странами развиваются в направлении всё более тесного сотрудничества. Sosyalist ülkeler arasındaki si­yasi ilişkiler, daha sıkı bir işbirliği yönünde gelişiyor.
пМыиспользуем авиацию в направлении помощи народному хозяйству. Biz, havacılığı, milli ekonomiye yar­dım cihetinde kullanıyoruz.
UYARI: в edatıyla birlikte kullanılan направление adıyla karıştırmayınız: Были отмечены успехи в направлении молодых специалистов на работу. Genç mütehassısların iş konusundaki başarıları kay­dedildi
ВНЕ ОЧЕРЕДИ [vn'ioç'ir'id'i], в знач. наречия.

Düzensiz, sırasız (не в порядке очереди, внеочередно).
II. В МЕРУ чего, в знач. предлога. Ölçüsünde (соответственно чему-либо).
Все работали в меру своих сил. Herkes kendi gücü öl­çüsünde çalıştı.
Она старалась помочь мне в меру своих возможностей. Kendi imkânları ölçüsünde bana yardım etmeye çalıştı
Она дежурит вне очереди. Düzensiz nöbet tutuyor.
Объекты здравоохранения были сооружены вне очереди. Sağlık koruma hedefleri düzensiz olarak belir­lenmiştir
ВНЕ СЕБЯ [vn'is'ibya], I. в знач. наречия. Ken­dinden geçerek, coşkuyla, coşarak, yırtınarak (в сильном волнении).
• - Пароход на Волге! - вне себя закричал Алёша. - Vapur
Volga üzerinde, diye coşkuyla bağırmaya başladı
Alyoşa.


Понравилась статья? Добавь ее в закладку (CTRL+D) и не забудь поделиться с друзьями:  



double arrow
Сейчас читают про: